Instagram: onuryaziyorcom

Kategori: Şiir

  • Sen sevmezsin, keskin dokunuşlu cümleleri. Sevemezsin, un ufak olmuş bakışlardan arta kalanhayallerle dolmuş gözlerin gerçekliğini…Mavimtrak bir ışığın buğusuna kapılıyor, fesleğen kokan ellerim. Ve babam geliyor yoklukla varlık arasında bir yerden…Dokunduğu an can veriyor semizotlarının düştüğü toprağa. Tek dokunuşuyla büyülüyor toprak ananın tel tel rüzgar kokan silüetini. Ve şimdi , acıya karşılık kalmamış bir yüreğin yüzüne…

  • Yokluğunun sen kokan hüznü gözyaşlarıma dolanmış, kaldırım kenarlarına yansıyan şarkıların susmuş, alıntılara isabet eden okuduğun şiirler kendini kapamış, özgür ruhuna hitap eden her cevap karanlığa gömülmüş…Ve ben, adını unutmamaya yeminli bir akşamda, bir çiçek gibi açılmak isterken gözlerinin ucunda, soluyorum yokluğunu, usul usul, her nefeste…

  • Her şey bittiğinde, bu hayat senden özür dilemeli. Sabahın en derin karanlığında uyanıp, soğuğa bastığın adımlarla yola çıktığın için…O otobüs kartının o karanlık, iğrenç sesiyle irkildiğin anları hatırla.Ve zaman…Daha güzel yaşanabilecekken harcanan günlerin kırıklığı,hâlâ bir deniz köpüğü gibi yakın kalbine. Yağmurda ıslandın.Kar, yüzüne çarptığında gözlerinden süzülen yaşlar sessizce yüreğine gömüldü.Eskidi ellerin.Belin yoruldu. Ruhun soldu, bedenin…

  • Şehrin ışıltılı ve bir o kadar da buğulu ışıklarının arasından sigara koru ile ayrılırken , taç yapraklı çiçekleri almayı unuttuğum aklıma geliyor buruşuk kahvarengi giyimli su satan çocuğu gördüğümde..Eren Bülbül’ün hüzünlü bir o kadar da fedakar gözlerinin rengine benziyor bakışları … Omzuna sabah serinliği düşmüş gibi, yalınayak bir masalın kırık cümlelerini taşıyor ellerinde. Bir ekmek…

  • Geçmişten kalma ruhumuza, kalemi kırık bir bulut konuyor ,deniz kokulu gece genzime yapışıyor mısraların kıvrımıyla. Bir kadının gülüşüyle şiire çıkıyor o masum berraklık. Hazırsan vakti geldi. Haykıralım, kuralım artık kalbimizde ki satırlar dolusu en karanlık tebessümleri…

  • Aslında çok aykırıyız, ama arada ruhumuza dinletebiliyoruz düşlerimizi.Beynimizi buna kapamışız yoksunlukla .Yoksa yazardım:“Akıl penceresinden sıkılmış ruhların çaresizliğiyle övünen bedenimize, ay ışığı vurana kadar ‘Aşığım!’ diye korkusuzca nida atan o şarapçının, göz bebeklerini hapsederdim.” Biz, susmanın bile yankılandığı bir geceye şarkı söyleyenleriz.Aklı susturup ruhu konuşturanlardanız ve belki bu yüzden,en kırık suskunluğumuzdan doğan sessizliği bile alkış sayarız.

  • Gecenin paslı sayfaları kurumuş, ateşini öğütüyor toprağın ıssız kalmış kalbine, satırlar dolusu gözyaşı ıslaklığı birikiyor, suskunluğun saklı kalmış düşlerine…Boş defterlerin yazdığı, kurmaca dudak büken hayallerin ihanetiyiz biz.Mavi bir sığınağın huzurunda büyülenmiş, tüm gerçekliğini gri tonuna adamış ,boşlukla doluluk arasında kalmışlığın sustuğu yerdeyiz….

  • Ve artık tarifsiz ruhlar çağırıyor var olan bedenlerimizi.Yorgun ateşlerin bedenleriyiz biz artık.Aşılması güç hatıralar,boynu bükük bir yüreğe tutunuyor sessizce.Ey aşk!Kol kola yürüyelim mi,geçmişin bıraktığı izlere inat? Yoğuralım kendimizi yeniden,bir tebessüm gibi…Masumca.

  • Karanlığın ardı gerek bazen, serpilmiş kuru otlarla birlikte yeşeren çimlerin üzerine koyuvermeli batan güneşi. Hani boğazın düğüm düğüm olur ya, hain hain bakar gözlerin geçmişine,işte orada , tam orada, insanlığından çıkmışlığın aklına gelir, düzeltemezsin. Gururun, kibirin, art niyetin nasıl da tebessüm ediyor sana.. Karanlığın ardı gerek bazen,eğer yüreğin varsa, tüm yaşanmışlığa ve ömrüne adadıklarına elveda…

  • Zamanın ucundayım, aşk…Diğer ucunda Derin Umut. Özlemek,bazen cezadır. Bazense sanata dönüşür kelimeler. Yetinmeyi öğrenen gözyaşlarıyla dolduruyorum içimi. Yaşıyorum. Susmuyorum. Acıtsa da,yüreğimde katlanıyor haykıramadığım mısralar…Ve evet, özlüyorum.

  • Ekose desenli bakışları bir karartıya dokunuyor, korkunun hükmettiği bir ışık hüzmesinden doluyor kalbi.Aslında beyaz bulanık bir muma üfleyeceğine rüzgara bırakmalı mezar kalıntılarından kalma, uğultulu yaşanmışlıklarını.

  • Aynalara inanmıştı insanlar, kendi gözbebeklerine değil. Ruhlarını serbest bırakmışlardı, düşüncenin tüm inancına karşı Dostoyevski okumaya çalışıyorladı, kimisi aynaların masumluğuna, kimisi aynalara bakarken doğrunun kendilerini cehenneme götüreceğini kabulleniyordu. İnanmıştı insanlar ama kendilerine değil, sahte yüzlerine bakarak masumluklarına..

  • Yalnızlık

    Gözlerim konuşmaz oldu duvarlara, gri bir sandalye kaldı, sesi bile eski.. Yalnızlık, içi boş bir çay bardağı gibi hep orada, ama hiçbir şey taşımıyor artık. Geceyle pazarlık etmiyorum bu aralar, gelirse gelir, gelmezse içimden bir yıldız eksilir diyorum içimden. İnsan alışıyor en sonunda, kendi adımına bile yabancılaşmaya. Bir zamanlar kalabalıktım, içimde sen, dışımda dünya vardı.…

  •  Şiirle yazılan bir geçmişin geç kalmış durağında bekliyor tüm unutulanlar,hatıraların, soğuk ve donuk bakışları arasında kayboluyor sevimli sandığın dokunuşlar,bulutların arkasına saklanıyor umutlar,karanlığın parçaları rüyalara sığınıyor Ve iki yüzlü bakışlardan sakınıyor geleceğin efendileri ,soğuğun yüzü vurmuşken gözlerimize, şiirle yazılan bir geçmişte hapsoluyor var olan dokunaklı tüm yazılar…

  • Bir denizin köpüğünde beliriyor sarımtrak karanlığın yoksunluğu, Kanlı bir meleğin patiğinde gülüyor , gözyaşları…Ve pespembe kesilmiş gecenin hüsranlığı ve bürünsün ruhlar, sonbaharın çilek kokan mısralarına.Ürpermiş bedenime doğru essin adı konulamamış rüzgarlar.Gündüzün uykusu kadar mavi gelinlikte saklanıyor aşk.Gecenin çilek kokan gözyaşları,rüzgarların maviliği ile bir meleğin bahşettiği deniz köpüğüyle gülüşünden geliyor AŞK.. 

  • Solmuş duaların fotoğrafları dudağım da bir yara izi,çocukluğu ölmüş bir sevdanın sesi uzanıyor rüyalarımda,Sokak lambaları bile hatırlıyor gülümseyen dalgalardan kalma bizi…